İçeriğe geç

Tanzimat döneminde açılan okullar nelerdir ?

Tanzimat Döneminde Açılan Okullar: Etik, Epistemoloji ve Ontoloji Perspektifinden Bir İnceleme
Giriş: İnsan Olmanın ve Eğitimin Doğası Üzerine Düşünceler

Tanzimat dönemi, Osmanlı İmparatorluğu’nun batılılaşma sürecinde kritik bir yer tutar. Modernleşme çabalarının ardında sadece toplumsal yapıyı dönüştürme isteği değil, aynı zamanda insanın dünyaya, bilgiye ve etik değerlerine bakış açısındaki köklü değişim vardı. Ancak, bu sürecin bizlere öğrettiği bir soru, hala yanıtlanmamış olabilir: Eğitim, insanın ne kadarını şekillendirir?

Felsefi bakış açıları üzerinden bu soruyu ele alırsak, üç temel disiplinin (etik, epistemoloji, ontoloji) insan eğitimindeki yeri kaçınılmaz hale gelir. Eğitim, insanın toplumsal sorumluluklarını, doğruyu ve yanlışı nasıl ayırt edeceğini (etik), dünyayı nasıl anlamlandırıp bilgiye nasıl ulaşacağını (epistemoloji), ve varlık hakkında ne düşündüğünü (ontoloji) şekillendiren bir araçtır. Tanzimat’la birlikte açılan okullar da, bu bağlamda bir dönüşümün göstergesi olmuştur.
Tanzimat Dönemi Okulları: Yenilikçi Bir Bakış Açısı

Tanzimat dönemi, Osmanlı’da eğitimde reform sürecini başlatan önemli bir zaman dilimidir. Batı tarzı okullar, mektepler, idadiler gibi eğitim kurumlarının sayısında ciddi bir artış yaşanmıştır. Tanzimat’ın getirdiği bu yenilik, hem eğitimin metodolojisini hem de insanın dünyaya bakış açısını derinden etkilemiştir. Peki, bu okullar ne tür bir felsefi altyapıyı benimsedi?
1. Mekteb-i Tıbbiye (Tıp Okulu)

Osmanlı İmparatorluğu’nun modern tıbbı tanımasıyla açılan Mekteb-i Tıbbiye, epistemolojik açıdan önemli bir adımdı. Batı tıbbı, bilginin deneysel ve bilimsel temellere dayandırılmasını savunuyor, buna karşın geleneksel Osmanlı tıbbı, daha çok teorik ve metafizik bakış açısına dayanıyordu. Bu okullar, bilginin kaynağını sorgulayan, deneysel ve gözleme dayalı bir yaklaşıma kapı aralamış oldu. Bu durum, epistemolojik bir devrim olarak değerlendirilebilir.
2. Mekteb-i Harbiye (Askeri Okul)

Mekteb-i Harbiye, Osmanlı’da askeri reformları simgeleyen okullardan biriydi. Burada yalnızca askeri bilgilerin değil, aynı zamanda Batı felsefesi ve tarihi gibi konuların da öğretildiği okullardan biriydi. Bu, ontolojik bir açıdan bakıldığında, askerlik mesleğine dair anlayışları yeniden şekillendirmiş ve askeri kimliği modern bir bakış açısıyla tanımlamıştır.
3. Darülfünun (Üniversite)

Tanzimat döneminin belki de en önemli eğitim kurumlarından biri olan Darülfünun, üniversite düzeyinde eğitim veren ilk okuldu. Batı felsefesi ve bilimlerinin öğretildiği bu okulda, felsefi düşünceler birleştirilmiş, doğa bilimlerinden sosyal bilimlere kadar geniş bir yelpazede eğitim verilmiştir. Bu okullarda, Batı’daki etik ve ontolojik yaklaşımlar, toplumun değer sistemleriyle harmanlanarak Osmanlı kültürüne entegre edilmeye çalışılmıştır.
Etik Perspektif: Tanzimat ve İnsanlık Değerleri

Tanzimat dönemi, eğitimde olduğu gibi, etik değerlerin yeniden şekillendiği bir süreçti. Batılılaşma sürecinin temelinde, Osmanlı toplumunun insan hakları, özgürlük, eşitlik gibi değerlerle tanışması yatıyordu. Peki, Tanzimat’la birlikte açılan okullar, bireyin toplumla olan ilişkisini nasıl dönüştürdü?

Tanzimat dönemiyle birlikte eğitimde bireyin toplumsal sorumlulukları üzerinde yoğunlaşıldı. John Rawls’un adalet teorisine benzer şekilde, Tanzimat reformları da toplumsal adaleti, eşitliği ve özgürlüğü vurguladı. Eğitimle birlikte bireylerin, devletin ve toplumun çıkarları arasında denge kurmaları bekleniyordu. Bu dönemde açılan okullarda, bireyin doğruyu ve yanlışı nasıl ayırt edeceği, sadece ahlaki değil, aynı zamanda sosyal ve politik bir sorun olarak ele alındı.

Ancak, Tanzimat’ın etik dönüşümüne dair kritik bir soru da şudur: Bu dönüşüm ne kadar derinlemesine bir ahlaki yeniden yapılandırma sağladı? Belki de Batı’nın etik ilkelerini benimsediğimizde, toplumun kendi özgün etik kodlarını kaybetme tehlikesiyle karşılaştık. Bu konuda, Michel Foucault’nun güç ve etik üzerine olan düşüncelerinin katkıları önemlidir. Foucault, bireyin eğitimle şekillenen etik anlayışının, toplumsal iktidar ilişkilerinin etkisi altında nasıl bir dönüşüm geçirdiğini sorgulamıştır.
Epistemoloji Perspektifi: Bilgi ve Doğruyu Arayış

Tanzimat döneminde açılan okullar, bilgiyi sorgulamanın ve bilimsel temellere dayandırmanın önünü açmıştı. Bu dönemdeki okulların eğitim anlayışının, epistemolojik açıdan derin bir anlamı vardır. Bilgi, daha önce yalnızca dini metinlere ve geleneksel öğretilere dayanıyordu. Ancak, Tanzimat reformları ile birlikte bilimsel düşünce ön plana çıkmaya başlamıştır.

Osmanlı’da bilgiye dair eski anlayış, Alfred North Whitehead’in “bilgi, deney ve gözleme dayalıdır” anlayışıyla çelişiyordu. Tanzimat okullarının modernleşmesi, bilgiye dayalı olarak insanları daha akılcı, daha analiz edici düşünmeye yönlendirdi. Eğitimde bilgi kuramı anlamında köklü bir değişim yaşandı. Osmanlı toplumunda bilgi, dini metinlerden çıkarılan öğretilerden çok, bilimsel metinlerle temellendirilen bir olguya dönüşmeye başlamıştır. Ancak bu süreçte de epistemolojik bir problem ortaya çıkmıştır: Geleneksel bilgi anlayışları ile modern bilgi anlayışları arasındaki çatışma, eğitim sisteminde bir boşluk yaratmıştır.
Ontoloji Perspektifi: Varlık ve İnsan

Ontolojik olarak, Tanzimat döneminin eğitim reformları insanın varlık anlayışını nasıl değiştirdi? Tanzimat’la birlikte, birey ve toplum arasındaki ilişki yeniden şekillenmiştir. Batı düşüncesine açılan bu dönemde, insanın varlık ve toplumsal sorumlulukları üzerine yeni sorular sorulmuştur. Jean-Paul Sartre’ın varoluşçu felsefesi, insanın özgürlüğü ve sorumluluğu üzerine düşünceleri, Tanzimat’ın doğurduğu felsefi ortamda yankı bulmuştur.

Açılan okullar, insanın varoluşunu sadece bir biyolojik varlık olarak değil, toplumsal ve etik bir varlık olarak da ele almışlardır. Bu, eğitimde insanın ontolojik olarak yeniden tanımlanmasına zemin hazırlamıştır. Ancak, Heidegger’in ontolojik düşüncelerine bakarak, Tanzimat dönemindeki bu dönüşümün ne kadar yüzeysel olduğunu sorgulamak da mümkündür. İnsan, eğitimle birlikte modernleşse de, derin ontolojik sorular hâlâ yanıtlanmamıştır.
Sonuç: Eğitimin Sınırları ve İnsan Olma Hali

Tanzimat dönemi, eğitimde köklü bir değişim sağlasa da, eğitimle insanın gerçek anlamda “insan” olup olamayacağı hala bir tartışma konusudur. Etik, epistemoloji ve ontoloji gibi felsefi disiplinler, bu dönüşümün derinliklerine inebilmek için sürekli bir sorgulama gerektirir. Bugün, Tanzimat döneminde açılan okulların etkilerini değerlendirirken, bizlere sunulan eğitim modelinin gerçekten insanı özgürleştirip özgün bir kimlik inşa edip etmediğini sormak önemli bir sorudur. Eğitim, sadece bir bilgi aktarma aracı mı, yoksa insanın varoluşunu ve etik sorumluluklarını şekillendiren bir güç müdür?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort deneme bonusu veren siteler
Sitemap
pia bella casino giriş