Hamsili Pilava Tarçın Konur mu? Bir Sofra, İki Kalp, Bir Lezzet Hikayesi
Bazı sorular vardır, sadece mutfağı değil, kalpleri de karıştırır. “Hamsili pilava tarçın konur mu?” sorusu da tam onlardan biri. Ben bu tartışmayı ilk kez, çocukluğumun geçtiği o Karadeniz kasabasında, bir mutfağın buğusunun içinde duymuştum. O gün bir tariften fazlası pişiyordu: bir hikâye…
Bir Sofranın Başlangıcı
Kasabanın en güzel hamsileri o sabah tutulmuştu. Deniz tazeydi, rüzgâr hafif tuzlu esiyordu.
Mutfağın içinde iki insan vardı: Mehmet ve Zehra.
Mehmet pratik, planlı, “sonuç odaklı” bir adamdı. Ne yaparsa bir hesabı olurdu.
Zehra ise duygusal, sezgileriyle hareket eden, her yemeğe biraz gönül katan bir kadındı.
O günün menüsü belliydi: Hamsili pilav.
Ama Zehra’nın aklında küçük bir fikir vardı — belki de büyük bir devrim:
> “Mehmet, ya bu pilava biraz tarçın eklesek?”
Mehmet kaşlarını kaldırdı, kaşığı elinde dondu kaldı.
> “Tarçın mı? O tatlıya konur Zehra, pilava değil! Hamsiyle tarçın olur mu hiç?”
Zehra gülümsedi.
> “Olmaz deme Mehmet, denemeden bilemezsin. Belki de denizle tarçın arasında gizli bir dostluk vardır.”
Erkek Aklı: Hesap, Plan ve Tat Dengesi
Mehmet için yemek, stratejik bir düzen meselesiydi.
Ona göre pilavın her tanesi aynı oranda pişmeli, hamsi tam tuzunda olmalı, yağ ölçülü olmalıydı.
Tarçın fikri ise bütün bu denklemi altüst ediyordu.
Kafasında hızlıca hesap yaptı:
Tarçın tatlı notalı bir baharat,
Hamsi tuzlu bir balık,
Bu ikisi birleşirse tat dengesi bozulur.
Yani Mehmet için mesele sadece lezzet değil, denge ve disiplindi.
Ama Zehra’nın gözlerindeki ışıltıya karşı koyamadı.
> “Peki,” dedi iç çekerek, “yarım çay kaşığını geçmeyecek ama.”
Kadın Sezgisi: Kalpten Gelen Bir Dokunuş
Zehra, tencerenin başına geçti. Pirinçler kavrulurken mutfakta yayılan tereyağı kokusuna tarçını serpti.
Aniden odanın havası değişti. Hamsinin tuzlu deniz kokusu, tarçının sıcak aromasıyla dans etmeye başladı.
Bir anlığına sanki Karadeniz’in dalgalarıyla İstanbul’un sahlep kokulu sokakları buluşmuş gibiydi.
O an Zehra içinden geçirdi:
> “Hayatta da böyle değil mi Mehmet? Biraz deniz, biraz sıcaklık… Denge böyle kurulur işte.”
Lezzetin Ortasında Bir Hikâye
Pilav fırından çıktığında evin içi masalsı bir kokuya bürünmüştü.
Mehmet ilk lokmayı tereddütle aldı. Yüzünde kararsız bir ifade belirdi.
Sonra kaşığı yavaşça indirdi ve gülümsedi.
> “Bu… tuhaf biçimde güzel olmuş.”
Zehra’nın gözleri parladı.
> “Dedim sana, bazen kalp de hesap yapar.”
O akşam o pilav sadece karnı değil, yıllardır devam eden bir tartışmayı da doyurdu.
Tarçın, hamsiye dokunmuştu ama onu değiştirmemişti; sadece derinleştirmişti.
Tıpkı iki insanın birbirine karışıp da kendini kaybetmeden bütünleşmesi gibi.
Bilimin Sessiz Tanıklığı
Aslında Zehra farkında olmadan bilime de dokunmuştu.
Tarçında bulunan sinamaldehit maddesi, yağla birleştiğinde tat profiline sıcak bir “katman” ekler.
Bu da hamsinin doğal tuzluluğunu dengeler, damağa yumuşak bir geçiş sağlar.
Yani bilim de diyor ki: Tarçın, hamsiyi bozmaz — doğru miktarda kullanılırsa onu zarifçe tamamlar.
Tıpkı bir ilişkide doğru zamanda söylenen küçük bir söz gibi.
Erkeklerin Hesabı, Kadınların Hissi
Ertesi gün Mehmet kahvede arkadaşlarına anlattı:
> “Zehra dün hamsili pilava tarçın koydu, inanır mısınız güzel oldu.”
Arkadaşları şaşırdı, kimisi “Yok artık!” dedi, kimisi “Belki denenebilir…”
Ama herkesin içinde bir merak kıvılcımı doğdu.
Zehra ise komşularına tarifi anlatırken gülümseyerek ekledi:
> “Azıcık tarçın koyun, ama sevgiyi bol koyun.”
Sonuç: Tarçın Hayata Benzer
“Hamsili pilava tarçın konur mu?” diye sorarsanız, belki herkes farklı cevap verir.
Ama o gece Zehra ve Mehmet için cevap çoktan bulunmuştu:
Evet, konur — çünkü hayatın tadı da bazen beklenmedik karışımlarda gizlidir.
Tuzla tatlı, hesapla his, denizle sıcaklık…
Hepsi bir tabakta, bir sofrada, bir hikâyede birleşti o akşam.
Peki siz olsaydınız?
Tarçını hamsiye yakıştırır mıydınız?
Yoksa “her şey yerinde güzeldir” diyenlerden misiniz?
Yorumlara yazın, çünkü her sofranın bir hikâyesi vardır — ve belki sizin hikâyeniz de bu tarçınla başlar.